Quantcast
Channel: MASKELİ ALLÂME
Viewing all 48 articles
Browse latest View live

Sisli Gece

$
0
0

bana miras kalan senden
sadece sisli geceler
ahirim olman için uğraşım
herşeyim sisli geceler
bulutsuz olsada gün
güzel yaşansada ömrüm
umrumda değildi bugün
herşeyimdir sisli gece

uzak diyarlara uğradır
doluynayda semalara baktım
uğurunda ölünecek hissiyatlara daldım
çarem yine sisli gece

denizin bekaretiyle
rüzgarın isterikliğini gördüm
fakat ben temiz kalabildim
sebebim sisli gece

böyle bir geceydi yine
adını sayıklamaya başladığım
tütünü hunharca içtiğim
aynıydı yine sisli gece


İsimsiz

$
0
0


sessiz kalabalık


sukutu arayan insanlık


isimsiz bir adam


adanmışlığı karanlık




suya yazı yazardı çoğu kez


insanlıktan utanıp


kendi benliğini intahar edip


zehr-i âba dalardı




korkmazdı hiçbir zaman karanlıktan


ama korkaktı


kalp yorgunluğuna karşı


daima savunmasızdı




ruhunu satardı çoğu kez


bir hiçliğin mutluluğuna


sevgiyi ararken herkes


ezayı dost bilirdi kendine




genç yaşında


ağaran saçları


ve çöken gözleri


daimdir kendine olan güvensizliği


ve herşeye rağmen mağrurdur


isimsizliği


Yeryüzünden Notlar 1

$
0
0

İzlediğim bir film yahut içtiğim bir sigaraydı, manzaraya karşı ağır depresif bir tavır takındığım andı belki içinde bulunduğum duruma ithafen;

Yaptıklarımın anlamsız olduğunu düşünmeye başladığım anların kimbilir kaçıncı senesindeyim bilmiyorum.Geldiği gibi yaşamayı umduğum zamanlarınsa artık elimden yavaş ama büyük büyük kaçtığını hissettiğim anların son demlerindeyim.Her kadınla yatmak yahut gördüğüm her kadehi devirmek gibi kimine saçma gelen kimininse hayatının anlamı olan anları doğru dürüst yaşayamamanın verdiği eziklik var belki içimde.Yutkundukça bozaıma daha da takılan bir lokma gibi rahatsız etmeye başladı artık ve bu satırları buraya dökmeme sebeb oldu.Kim olduğumu ve neden yaşadığımı artık merak etmiyorum etmemede gerek olmadığını düşünüyorum.Belli amaçlar, belli planlar ve belli monotonlukların arasına sıkışıp kalmışız.Güya yeni nesil biziz eğer ki bu neslin içinde benim gibi düşünenler çoğunlukta ise biyere varmaya başlamışız demektir fakat hiç sanmıyorum.

Hepimiz karanlığa yüz tuttuk ve aydınlıktan kaçtık.Normal insanlar güneşi severken biz sisin kokuşmuş koltuk altlarına kaçtık.Herkes maskesini boyarken biz maskelerimizi kırdık.Onlar acınası haldeki insan nüsvetteleri onlar aşkı ve parayı güç zanneden salaklar ve onlar hala kendilerinin yaşadığına inanalar.Hepiniz yaşamak nedir onu dahi bilmiyorsunuz ya da ben delinin tekiyim sizofren fikirlerimle saçmalıyorum ne derseniz deyin bence biz yaşamayı bilmiyoruz ve bunun için sahte cennetlere daima tutkunuz...

Yeryüzünden Notlar 2

$
0
0
İkinci kısım ikinci bahar misali dalgalı bir denizin fırtına öncesi süt liman oluş hali.Biraz durgun ve arınılmış serserilik var üstünde, sarhoşluğu henüz geçmiş fakat hala akşamın koyu karanlık etkisiyle boğuşmakta, ansızın vuran baş ağrısı nöbetleriyle de baş başa.İşte bu hal-i vaziyette bir uçurumun kenarına kamp kurmak gibi hayatın ikinci baharını yaşamak.

İkinci bahar dediysem sakın bunu orta yaş gurubunun yaşlanmaya yüz tutuğu zaman ki yahut boşanan bir şahsın ikinci evliliğini yapmadan önceki lirik,romantik ve saçma salak aşk hikayesini zannetmeyin zannettiyseniz de bu kanıdan vazgeçin çünkü alakası dahi yoktur.İkinci kısım ikinci bahar ilk nefret edişten sonraki yarı sevecen yarı babacan yarı enayilik dönemidir.Bu dönemden hayatı keşfetmiş ve artık bilginlik statüsüne erişmiş zanneder kişi kendini fakat yanılgıya düştüğünü anlayamaz.Anlayamamasının sebebi de şüphesizdir ki hayat denen zalim öğretmenin veremi gösterip sıtmaya kişiyi razı etmesidir.Yani insan kendini ufak şeylerle mutlu etmeye çalışır.Tabi ki etmesin demiyorum fakat kendini mutlu ederken kandırmasın ufacık umutlara sarılıp da yapabileceklerini uçurumdan aşağıya atmasın.Mücadele etmeden münakaşaya girmeden elde ettiği fırsatları fırsat bilir kendi kabuğuna çekilmesin çünkü bu hayatın bize oynadığı en saçma sapan oyunlardan biridir ve bu kadar saçma olmasına rağmen kandığımız bir oyundur.
İnsan öncelikle hedeflerini koymalı sonrasında hayatın taşlı yollarında ki engelleri bir bir , atlamadan ,zıplamadan ,sıçramadan geçmeli ve bu engellerin ona kattığı tecrübe,yaşanmışlık ve ezalarla kendine bir yol çizmeli ve demoklesin kılıcının daima ensesinde olduğunu unutmamalıdır.Hele bugün gördüğüm insanlar gibi sezeryan misali tebessümlerini aldırıp katil olmamalıdırlar.Hedefler tabiidir fakat tebessümler insanlara lütfedilen bir şey değil onların hakettiği bir davranış biçimidir.Hayaller, planlar gerçekleşmelidir fakat tebessüm olmadan gerçekleşecekse hiç yapılmamaları gerekir...

Yeryüzünden Notlar 3

$
0
0
Güneşin biraz kaypak biraz arsız ışıklarıyla aydınlandık bugün.İnsanlar kıpırkıpır işe yahut okula koşuyordu, bense arşınladığım yollar hakkında seyre dalmıştım düşüncelerin babında.Birden dank etti durdum ve insanlığa baktım yeryüzünde ki yaşayan bedenlere...Hepsi yorgun ve somurtkan görünürdü fakat bugün bir farklılık yeni bir vizyon vardı hepsinde.Güneş onlara pozitif enerji yüklüyor, sayısızca problemleri göz ardı ettiriyordu.Hiçbirinin farkında olduğunu sanmıyordum.Umarsız yaşamayı kendine amaç edinen insanların yeni bir güne böylesine neşeli, böylesine rahat ve böylesine pozitif olmaları bende sayısız kuşkuyu kış uykusundan uyandırıyordu.Neden sorusunu üç kez ardarda sordum kendime.Yaşayan ölüler yahut ruhsuz bedenler bugün neşeliydi.Tanrı sanki hepsini azad etmişti.

Sitemkarlığım mutluluktan mutsuzluk duymak değil kastım şudur ki aylarca insanın üstüne kene gibi yapışmış bu somurtkanlık nasıl bir sabaha uyanışta geçiyor yahut benim tebssümlerim neden güneş açınca kutup yıldızı misali kayboluyor.Neden?Neden?Neden?

Ben çıkmaz sorularımla başbaşa kalıyorum geceleyin yani şu saatlerde mutluluğumun tadını çıkarıyorum insanlara rağmen ve içimde ki umutsuzluk zuhur ediyor yeniden...İşte ben ait olduğum sisli geceye kavuşuyorum, hırçın dalga seslerini kulaklarımda duyuyorum, bağırıp çağırıyorum ve kendimi artık huzurlu hissediyorum.

Keşke her gün güneşli olsa da insanlar insan olsa ben mutsuzluğa rağzıyım yeter ki onlar insan gibi davransınlar ben romanda ki CRUEZO da olurum hani şu ıssız adada yanlız başına kalan adam.Yeter ki insanlar insan olsun ben konuşmamaya da yazmamaya da rağzıyım.Yeter ki doğan yeni bir çocuk sadece doğduğunda ağlasın yeter ki...

Yeryüzünden Notlar 4

$
0
0

Yalnızız. İstediğimiz kadar insan olsun çevremizde ve bir o kadar da sevgilimiz... Ne farkeder ki akşam sohbet ettiğimiz yahut sabah beraber uyandığımız kişilerin adını bile bilmiyoruz yada bilmek istemiyoruz. Akşama kadar mutsuz olduğumuz saçma sapan işlerde vakit geçirip sabaha kadar mutlu olduğumuzu sandığımız yada mutlu değilim ama ne yapayım vakit böyle geçiyor dediğimiz işlerle zamanı öldürüyoruz. Sözde dert ortağı olarak bir şişeyi kendimize arkadaş ediyor yahut geceyi beraber geçireceğimiz kadını(erkeği) tartıyoruz gözümüzde, sonuç; sıfıra sıfır elde var sıfır felsefesinden hareketle "aman beee" diyip aldırmıyoruz ve sahte renklerle hayatımızı boyamaya çalışırken elimize yüzümüze bulaştırıyoruz.

Bir süre sonra duyarsızlaşmaya başlıyoruz, gözlerimiz boş bakmaya, ellerimiz tutmamaya, kulaklarımız duymamaya ve beynimiz boşalmaya başlıyor. Akşamdan kalmanın ağrısı başımıza vurmasa kafamızın yerinde oluduğunu dahi hatırlamıyoruz.Dini felsefemizi bir kenara bırakın insanlığımızı unutuyoruz. Yalnızlaşıyoruz, yalnızlaştırılıyoruz ve yalnız yaşıyoruz...

Kızgın Damda Ki Patileri Yanan Kedi

$
0
0
Kızgın damdaki kedi tarafından mimlenmek güzel olduğu kadar yorucuda neden yorucu diye sorarsanız şöyle demek gelir içimden: "Aga yalan hakkında yazdığımız yazının yalan olma ihtimali fevkaledenin fevkinde." Neyse konuyu fazla dağıtmanın yalan denilen nükleer başlıklı füze hakkındaki ulvi ve de cılız düşüncemi meydana sermek istiyorum. Öyle ki YALAN hayatımızın her köşesini sarıp sarmalamış içten içe bizi tüketirken büyüten bir nesne haline gelmiş ve sadece ruh üflenmeyi bekleyen bir canlı olmuştur. Şahsen hayatımın her köşesinde kendine yer verdiğim bu zat-ı muhterem çoğu kez tabiri caizse kıçımı kurtarmış ve bir o kadar da başımı yakmıştır. Hayatta en çok ailevi bab da fikrini aldığımız bu zat-ı muhterem yeri geldiğinde ödüllendirilmeme yeri geldiğinde de annemim fifa kurallarına aykırı terlik atışlarıyla son bulmuştur. Şöyle bir soru gelirse ki gelecektir (umarım) pişmanmısın; zinhâr yine aynı durumda olsan yine yalan söylerim. Yalancı bir insan değilim sadece insani özelliklerimin bitim noktasının bir kademe altına kadar yalan söylerim ki bu da beni doğru insan yapar marjinalleşen kahpe dünyada. Bu saatten sonra da ateşten tanrıça gelse değiştiremez bu özelliğimizi. Yalan biz dünyada yokken de vardı bizden sonra da olacak eeee o zaman ayak uydurmak lazım gelir, bende öyle yapıyorum yalanın kullanın dozunu aşmadan endikasyonlarına dikkat ederek hayat reçetemizde yazdığı kadar kullanıyorum.

Gel gelelim kızgın damda patileri yanan kediye yalan hakkında ki gayet hoş yorumuna bizim yazdığımız destekleyici kelime nacizane kalır umarım kalıbına uydurmuşumdur, uyduramadıysak da heralde canın sağolsun der bize en azından yalancıktan. Bu cık eki de moda oldu gemicik, kasetcik derken hadi hayırlısı.

Son olarak Yalan dünya, Herşey bomboş, Hancı sarhoş, Yolcu sarhoş...

Yeryüzünden Notlar 5

$
0
0
Bir kez daha anlamıştık kalpten sorunlu olduğumuza.Bir dünya antibiyotik kullandık fakat nafile çözümü yok bu kalp sorununun.Hepimiz ömrün bir parçasında bu hastalığa yakalandık, çözümü yok dediler inanmadık ve çözüm aramaya uğraştık.Kimisi bir şişede aradı çözümü kimisi başka bedenlerde.Kimi adamlarsa gurur denen canavarı hiçe saydı ama nafileydi yine sonuçsuz olan sonuca gitmek mümkün değildi.Çoğumuz vazgeçmeye çalıştı ve bir kısmı başardıda demekki fazla ilerlememişti hastalıkları dedik.Biz, biz dediğim arda kalan zatı muhterem şahsiyetler hastalığın ilerki safhası ise yılmadan uğraşmaya devam etti hepsi prof oldu tabiri caizse bu meşgalede ama çözüm yok dedik.Bazı kısmımız çözüm buldum dedi avuntu kendini.Peki bu kadar emek sarfettik bu kadar yol geldikde ne geçti elimize... Kırık bir kalp ile anılar kaldı cebimizde ve biz ağlamayı seçtik çok ufak bir insan topluluğu olarak, sadık kaldık hastalığımıza.Boşu boşuna bir ömür tükettik bazılarımız hala tüketiyor ve biliyoruz ki hiç bir şey geçmeyecek elimize.Eee alışmışız bir kere boşa kürek çekmeye bir umudun uğruna, abanıyoruz yine her zaman ki gibi küreklere aşk denen hastalık uçsuz bucaksız bir alarga iken bir küçük kayığımızla sona ulaşmayı düşünüyoruz bir ömür değil ömürler yetmez biliyoruz ama dedim ya umut işte küreklere asılıp duruyoruz.

Article 16

$
0
0

kadehler parçaladım
yokluğunun sebebine nice kalemler kırdım
yıkılmış adamların yıkımlarıyla savaştım
yine senin gözlerin vardı
hırpalanmış binaların gölgesindeydim
vakit elimden kum gibi akardı
sen yokluğun prangalarını eskitirken
ben boşlukların zindanında yalpalandım
gardiyanım oldu yıkılmış adamlar
dert ortağı bildiler meyhaneler
uçarı bir yaşantının son vakti
ölümler bile anlayamazdı beni
sen
küçük dünyamın gaddar celladı
sağır, kör, dilsiz değilsin
bilirsin
çok eski zamanlarda bile
ölümler anlamazdı benim gibileri
sen sontrenini beklerken
mendil sallamaya gelmezdi melekler
ben
küçük dünyamı yıktım
ölümleri yıprattım
sana koştum yıllarca
sen hep uzaklardaydın

kaç takvim eskittim senden sonra
biliyorum yine eskiteceğim
takvimler ah hunharca bitecekler
sen gelince
günlerden son pazartesi
ayın otuzu olacak
hangi ay diye sorarlarsa
şubat diyeceğim
ve sen geleceksin...

tanrı çekti tüm resimleri

$
0
0
ve tanrı insana ol dedi
bilinçsiz ve hergele insana
ve insan isyan etti
kendini yaratan tanrıya
sevgi, sevildi çoğu kez
fakat huzur nedir bilmedi
tanrı çekti tüm resimleri
ve insan kadrajın merkezindeydi
günahı seçti çoğu kez
çoğu kez bir bedenle birleşmeyi
ve cehennemi hak etti çoğu kez
bilinçsizdi
dağlara yahut rüzgara yahut güneşe aşıktı
ve tüm aşklar gibi onlarda yalandı
ve tanrı çekti tüm resimleri
kadrajında günahkarlar vardı
zamansız gelen ölümler
ve de tecavüzcüler
insan denen melün varlık
bir kez daha isyanın eşiğinde
ve bir kez daha kovulmak tehlikesinde
ve yeni dünya günahkarların elinde
tanrı çekti tüm resimleri
kadrajda hepimiz vardık
ve bu resimdeki
zaman kadar yalnızdık...

Umursamaz Adam 1

$
0
0

Diğer sabahlardan farklı bir sabah değildi. Aynı şekilde soğuk ve aynı şekilde anlamsızdı.Cılız gün işığı perdeleri yalayarak çıplak odama doldu. Biraz hüzünlüydü ve birazda kırılgan. Üstüme yapışan sinekleri silip attım elimle, gece gene benden faydalanmışlardı heralde. Alışıktım hiç mızmızlanmadım. Aslında farkkettim ki ben hiç mızmızlanmıyorum. En son mızmızlandığım günü hatırlamıyorum bile. Bu denli bir boşluk vardı hayatımda kimızmızlanmayı, öfkelenmeyi ve hatta gülümsemeyi bile unutmuştum. En son gülümsediğim gün sanki bin yıl önceymiş gibi. E kolay değil o denli meşgulüm ki... Bütün gün boşboş oturmaktan hiç vakit ayıramıyorum diğer işlere tabi bide elime bir sigara alıp kirli sokaklara üstten aşağıya bakmak var. E bide zaman ayırıpta karabasanların beni bıraktığı vakitlerde uyumak tabi ki buna uyumak denebilirse. Bana inanmıyosanız çarşafa sorun, garibim üstünde döne döne paranparça ettim onu. Böyle böyle 24 saatim bitiyor meşgulüm ne yaparsın.

Bu durumdan şikayetçi falanda değilim. Zaten ben hiç şikayet etmem ki ettiysemde hatırlamıyorum zaten. Aman! Diyerek bir kahve yapıyorum kendime herzamankinden sütsüz, kremasız, şekersiz, katran karası, doktorum yani en son 3 sene evvel gittiğim doktorum-ne yapar ne eder hiç bilmiyorum- bana öleceksin içme şu zıkkımı şöyle derdi. Ne yapayım elimde değil, haytta ki tek zevkim bu benim. Zevk, o neydi onuda unuttum ya neyse ama olsun ben böylede mutluyum. Haa mutlusun diyorsunda mutluluk nedir sanki onu biliyorum ama ağızdan çok kolay çıkıyor m-u-t-l-u-l-u-k çok kolay bee. Keşke hayatıma girmeside bu denli kolay ve bu denli basit olsa.

Nafile arkadaş nafile, günün ardından bakınca çok şey yapmışım aferin bana kavgasız, dövüşsüz ve tabiki laklaksız ama çatlak ve soluk dudaklarımdan şu sözde dökülmüyor değil ''Adam sen de!". Hadi ben böyleyim etliye sütlüye karışmam hiç birşeyi tınlamam, etmem, gitmem arkadaş.E senin benden farkın ne, sen benim yaptığımdan ayrı ne yapıyorsun ki. Dur onada cevabım var hemde afilli bir cevap Barış Abiden "Leyleğin ömrü iki laklak, değerler oldu tepe taklak" işiniz gücünüz laklak, şak şak değerlerdense bîhabersiniz. Ah! Siz yokmusunuz siz aslında benden de beter haldesiniz...

Umursamaz Adam 2

$
0
0
Tarih bilmem hangi ayın hangi gününün hangi zerzevatı bilmiyorum. Bilmekte istemiyorum aslında. Zaten günlerin hepsi birbirine benziyor, sıradan ve sıkınganlar. Gözlerimi açtığımda yüzüme çarpan miskin güneşin tozlu ışık hüzmeleri değil de boğuk bir buhranın habercisi kara bulutlar oldu bu sabah. Sabahın 8 i olmasına rağmen akşamüstlerinin en çekilmez anıydı sanki. Bunalan gökyüzü benim odanda sevişiyor ve mutlu oluyordu bana inat. Bense çevremde olanları umursamadan umursamaz adamın günlük rutinlerini yapmaya başlamıştım.

Gecikmeden kahve yapıldı ve tek dostum olan sigaramla beraber berbat ama alışılmış kirli sokak manzarası izlenmeye başlandı. Her Allahın günü bu sokağa neden baktığımı dahi umursamadan sokaktaki çöp kovalarını ve sokağı mesken edinen bir kaç evsizi yokladım. Hepsi yerli yerinde ve olması gereken kadar berbat görünüyordu bir şey hariç... Sokağın uç köşelerinde bir genç kız hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Tanıdığım daha doğrusu tanıdığımı sandığım ve beni bu odaya hapseden insan nüsveddelerinden farklı bir mizaçtaydı. O an dünya üzerindeki bir çok çeşidi olan ve halk arasında dert denen şeyin ne olduğunu bir kez daha anladım ama umursamadım ve zaten dertleri ne zaman umursadım ki; umursasaydım 4 gün sonra 3. celbi gelecek olan elektirik faturasının cezası için telaşlanırdım. Adam sen de! Fakat herşeyi bir kenara atıp o kızın derdi takıldı aklıma acaba neydi diye, sonrasında o hafiften çarpık pencerenin önünde bir rol biçtim o kıza. Dert sayılacak her olguyu yakıştırmaya çalıştım o minicik bedene. Aşk dedim , aile dedim, modern çağın tanrısı para dedim, ölüm dedim, dedim, dedim, dedim...

Bu konu üzerine yaptığım içsel diyaloglardan sonra hayal dünyamın kapısını aralayıp gerçek dünyaya dönüş biletini aldım ve geri geldiğimde o kızın aslında oradaki eski bir kıyafet olduğunu gördüm. Meğerse herşey bu lanet ettiğim kafamın uyduruk halisilasyonlarıydı. Ah bu umursamadığını sandığım kafam bazen gerçekten beni şaşırtıyor.

Hayır inanmayın aslında kafamda bir problem yok. Ben bu umursamazlığımla kendimi kandırıyorum ve kendimi kandırmayı bıraktığım anlarda önceki yaşamımın izlerini yansıtıyorum bu kirli sokağa, bu kirli sokak tamamen hayatımın parçalarından oluşma sanki.

Kim bilir belkide gerçekten öyledir...

Umursamaz Adam 3

$
0
0
Güneş gümüş renklerin çümbüşü halindeki tepelerin üstünde altın bir tepsi halini alarak aheste aheste elveda demekteydi şehrin binalarına. Gökdelenler bu vedaya hazırlıklı, yüzlerini kızarttılar.İnsanlar ise umursamaz bir kimlikle bu vedaya aldırış etmeden yollarına devam ediyor ve yürüyorlardı.Ama ben kirli penceremden bu vedanın hüznünü yaşamaya çalışıyordum her ne kadar bunu beceremesemde ama en azından bunun farkındaydım ve bu da bana yeterdi.

Koyu kahvemi yapmış, bir sigara yakmıştım.Günlük hüznünü yaşamış gibi hissetti bedenim.Bu vaziyet üzerimde kirli penceremden çıkmaz sokağı seyrediyordum. Sokak karanlığa doğru bir gidişat çizmişti bile kendine güneş daha batmadan.Benden hariç insanlık evlerine dönüyor, çöplerini atıyor, sahteliğin maskelerini çıkarıyordu solgun yüzlerinden.Bazıları ise yeni yeni sokağa çıkıyor; GEcenin kirliliğini, sahte şehvetini tadıyordu hücrelerinde.Daha sayamadığım binlerce hengame ile...

Kimisi bu karanlığın sonunda alkolle yıkanacak, kimisi ise bir siringaya sarılarak uyuyacak.Bedenlerini başka bedenlerin terleriyle yıkayacaklar.Yaşayacaklar yada buna ne isim veriyorlarsa artık...Sahte cenneti damarlarında ki kan kadar gerçek sanacaklar.Yanılacaklar ama anlamayacak kadar kendilerinden geçmiş olacaklar.Ama ben bunların hepsinin farkında olarak yalnızlığı bir kez daha tadacağım. Biliyorum leziz gelmeyecek bana hatta çoğu akşam ki gibi midemi bulandıracak.

Bunların hepsi dünyayı tanımak, anlamlandırmak ve bu tarz soruların cevabı için değil, ben filozof değilim yada dünyayı kurtarmaya çalışan adam falan... Kendini bile anlamlandırmaya çalışmayan daha doğrusu anlamayan ve anlamaktan korkan basit ve yalnız bir adamım.şikayetçide değilim, bazen yalnız ve umurasamaz bir adam olmak hoşuma bile gidiyor.Ama insan yaşamınada özenmiyor değilim.Aman neyse ne işte kurcalamaya gerek yok nasılsa yarın yine güneş doğacak herkes işini yapacak ve akşamında aynı hengame yeniden başlayacak bende bu kirli camdan çıkmaz sokağa bakacak, kahve içecek ve saçmasapan yorumlar yapacağım kendi kendime.Değişmeyen ne mi olacak bir ben birde tepelerinin ardında ki güneş...

Benim Bu Derdim

$
0
0
Benim bu derdim, içimdeki sessiz isyanım, sadece bir silüetsin gözlerimden kaçamayıp kalbime sığınan ve benim elimden kaçırmayı çoğu kez başardığım şeysin. Ne olduğunu asla bilemeyeceğim içimi ürperten yerli yersiz bedenimi titreten adını koyamadığım şeysin. Bilmem ki nesin. Sadece bir an gözümü alan , kendine çeken , hapseden, kurtuluşu olmayan minik bir hücresin. Senden başka hiçbir hapishane yok; böyle acı veren ve bu kadar güzel. Öyle birşey ki ne söyleyeceğimi ve ne yazacağımı bilmeden bir kağıt parçasına karaladığım bir şeysin. Kelimelerim kadar güzel ama onlardan daha çekicisin. Ah benim bu derdim, sonu yok, ufku açık, merhametsiz, aşırı alkolik. Sen artık sen değilsin yada ben ben değilim karışmışız birbirine ve daha güçlü şekilde hüküm giydiriyoruz kadere. Varlıklarımızı biliyoruz ama birbirimize dokunamıyoruz. Masumuz ama bir o kadar da günahkar. Hayallerimizde sevişiyoruz kimi zaman kimi zamansa... Bilinmezliğin en ücra köşesinde ki günüşi saraylar senin olsun bana ise o yolun bekçiliği koşulsun başka bir şey dilemem, isteyemem zaten sana en yakın mesafem bu kadar dahasını isteyemem...

Umursamaz adam 4

$
0
0

Yine aynı gün of! Günler geliyor ve geçiyor hiç bir farklılığı, hiçbir değişikliği yok. Umursamazlığım sıkılmamla eş değer haline geliyor. Yoruluyorum gün geçtikçe, hiç bir şey yapmamaktan. Sessizlik kulaklarımda uğultu yaparken, yalnızlığımın kalabalığından kaçıyorum her geçen gün. Tiksindirici kokular geliyor burnuma bu sabah, Bir hayvan leşi var sanki bizim çıkmaz sokakta yada yine üst kattaki komşunun çöpünü dağıttı haylaz kediler. Ne ise ne çokta umrumda değil desemde bu iğrenç kokunun kaynağını keşfetmek beni oldukça cezbetmeye başlamışken bu keşiften kendimi alıkoyamadım ve üşenerekte olsa yatağımdan kalkıp koyu kahvemi yaptım. Sigaramı yakarak penceremin yanına doğru yanaştım sokağa baktığımda ise gördüğüm şey hayallerimin ötesine geçti. Bir adam vardı ve yaşıyordu , yürüyordu yavaş yavaş bir adamdan böyle bir koku gelmesine imkan yoktu. Nasıl böyle kokabilir insan diye düşünürken kendimi sokakta buldum ve bu hayret verici bir olaydır ki sadece haftada bir gün çıkardım odamdan. Adama doğru yaklaştıkça o iğrenç koku gitgide artmaktaydı, burnum artık başka koku alanıyor o iğrenç kokunun hükmü altındaydı sanki... Cesaretimi toplayıp adamın omzuna dokundum ama o dokunuştan sonra o elimi birdaha kullanabileceğimden dahi şüpheliydim. Adam ağır ağır yüzünü dönüyordu bana, benimse içim içime sığmıyor adamın yavaşlığı beni daha da çok meraklandırıyordu. İstemsiz bir korku duymaya başlamıştım sanki adam yüzünü dönünce hayatım değişecekti. adam yüzünü döndüğündeyse olduğum yere çakıldım kaldım. Adam benim nerdeyse ikizimdi fazlasıyla uzamış kirli sakallarını, darmadağın uzun saçlarını ve gözlerindeki mor halkaları saymazsak eğer. Adam konuşmaya başladı ama ağzından gelen iğrenç koku beni öylesine sarmıştıki hiçbir duyum çalışmıyordu. Bedeninden yükselen iğrenç kokuyuda bastırmıştı, ağzından gelen koku zorla duyabildiğim üç kelime vardı yalnızlık, öfke ve umursamazlık. Bu sözleri duydum ve gerisini hatırlamıyordum gözlerimi açtığımda adam yoktu. Koku beni bayıltmıştı. Ceplerime baktım herşey yerindeydi. Şaşkınlıkla karışık merak duygusuyla odama çıktım ve masamda bir kağıt gördüm. Elime alıp okumaya başladım, şöyle yazıyordu:

Öfkeliydim insanlığa ve kendime bu öfke beni yalnızlaştırdı. Kimsem kalmadı yanımda, onlar benden kaçınca bende onlardan kaçtım tek gözlü bir odamda yaşadım. Hiçbirşeyi umursamadım Kendimi bile bu umursamazlık zamanla beni benden alıp yerime farklı bir yaratık getirdi. Bu kağıt ne zaman sana gelirse anla ki ben yazmayı, okumayı unuttum sırf umursamazlığımdan olmuş bir şeydir bu. Benim kim olduğuma gelince ben senin babanım seni daha çocukken terkeden baban sana daha önce ulaştım ama cesaret edip konuşamadım beni affet oğlum, sakın benim gibi olma...

Ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordum. Düşünemiyordum bile aklım tertemiz bir kağıt gibiydi, kakalakdım. O adam benim babammıydı sorusu aklımı yeniden çalıştırdı. Aman Allahım nereye gitti şimdi nasıl buldu berni, niye buldu ki. Umursamaz evet umursamaz bir adammış tıpkı benim gibi, öfkeliymiş, yalnızmış o adam benim babammış.

Çabukça kendini toparlamaya başladı umursamaz adam ceketini omuzlarına attı odasının kapısını kapattı ve gitti. Bir daha onu kimse görmedi...

Ölüm Meleği

$
0
0
Soğuktu. Kar yeni kesmiş çatılardan süzen sular donmaya başlamıştı. Ağaçlar homurtulu bir sinirle karışık, serzenişteydi. Masum bir kış akşamı tüm asaletiyle hüküm sürüyordu. Bir sessizlik peyda olmuştu karanlıkta kuşlar dahi bu sessizliğe boyun eğmiş gagalarını açmıyorlardı. Korkuları karanlığamıydı yoksa soğuğun iç ürperten vehameti onlarımı sarmıştı belirsizdi. Her şey bir belirsizliğin içinde adımı haykırıyordu. Bense uyanık olduğumu varsaydığım her günkü gibi bugünde uyuyordum. Kendimi ancak uyuduğumda kandırabiliyordum.
Belli bir vakitin ardından uykuda yeterli uyuşturucuyu sağlamıyordu açık zihnim her saniyede ayrı bir hüznün ve kederin ağrısıyla haykırıyordu. Boğuk sesim odamın kirişlerinde yankılanırken ben kanlı terler içinde doğmaya yaklaşan güneşin mevzisine doğru bakıp kulak kesiliyordum. Kulak kabarttığım ses duyuluyordu yavaş yavaş kulaklarım tarafından. Bilmediğim bir lisanın sesleriydi ama anlayabiliyordun haykırıyordu bana gel diye kuşkuşuz bu Ölüm meleğinin sesiydi. Bir vakit sonra kendi silüetini göstermeye başlamıştı simsiyah bir zırh giymişti üzerine mat bir parlaklığı vardı. Üzerinden tüten buhar öylesine fazlaydı ki tüm gökyüzünü bir pus kaplamıştı ve akşam güneşi kızıllığındaki gözleri bana bakıyordu tam içime doğru ve o an anlatmak istediği herşeyi anlıyordum, bilmediğim bir dili sanki 100 yıldır konuşuyormuşum gibi anlamlandırıyordum. Mavi elleri görünmeye başladı ölüm meleğinin bir çeşit altından zincir tutuyordu. Zincirler sanki ateşten kavrulmuş gibi siyahlaşmıştı ve akışkandı yere damlıyordu zincirler damladığı yerde ufak tefek ateş parçaları oluşuyor ve bir müddet sonra sönüyordu.
Aniden başını gösteren hayvana gözlerimi diktim daha önce hiç görmediğim ve 1000 yıl dahi yaşasam göremeyeceğim bir hayvan simsiyah bir gece gibi kanlı bir zombinin yapısında ateşten yaraları ve anlamsız yüz ifadesiyle beni süzüyordu sanki birazdan yanıma gelip etimi kemiğimden ayıracak ve hunharca etimi öğütecekmiş gibi. Bu vaziyette hissettiğim şey korku değildi. Ben evde elektirikler kesilince korkardım, arkamdan biri sert bir sesle bağırınca korkardım, yattığım yerde akrep görünce korkardım eğer korku bu ise benim hissettiğimin adı ne bilmiyorum. Tek bildiğim şey birazdan olacak olan şeylerin hiç hoşuma gitmeyeceği bir karınca bir leopardan kaçabilseydi belki bir şansım olabilirdi ama şansım yok ve şuan elimden gelen tek şey beklemek, bekleyip sonumun ne olacağını görmek…

Yalnız Adamın Günlükleri 1

$
0
0
Akşam çöküyor ufukların sırtına doğru, batan güneş abanıyor tepelere tüm ağırlığıyla sanki yıkılacak dünya bu hengamenin altında. Yavaş yavaş esmeye başlıyor akşam meltemleri, tatlı tatlı yalarken sokaktaki şırfıntıların saçlarını; birazdan tüm geceyi hükmü altına alacak karanlık, sert ve soğuk rüzgarın sinsi sinsi haberini veriyordu aslında. Anlayana! Ben malesef bu akşam bunu anlamış vaziyetteyim, bilirsin yazmaktan neredeyse vazgeçecektim fakat nasıl bir büyün var, nasıl bir sihirdir bu bilmiyorum beni yine bu kansere teşvik ediyorsun. Bağımlı bir esrarkeşten farksız sayılmam bu anlarda sanki tüm hücrelerimi uyuşturuyor ve sahte cenneti armağan ediyorsun bana, senin üstüne karalarken hayatımı.

Meraklanma, bilirsin maksadım seni kırmak değil sen benim yıllar önce kaybettiğim yaşama sevincimsin. Kirli ve tozlu hayat raflarına kaldırdığım kalbim gibisin. Yaşlı, yalnız ve soğuk. Her gelen üstüne birşeyler karalamış tıpkı bu gece ayın gökyüzüne karaladığı bulutlar gibisin ve her zaman ki gibi ayın gökyüzünü terkettği gibi beni terk edeceksin.

Birazdan başlar fırtına; bak, sırfıntılar kaçışıyor sağa sola anladılr tabi gelen bin başlı ejderi savurup kanatlarını gelecek birazdan ve kaçışacak mutlu insanlık hala sıcak sandıkları ve bu sıcaklığın hiç bitmeyeceğini varsaydıkları yuvalarına. Anlıyorsun beni değilmi? Hıh anlamazmısın kimbilir bunları sana karalayan kaçıncı yalnızım kimbilir.

Boz baykuşlar seslerini yavaştan duyurmaya başlıyorlar, beton direklerin üzerinde birazdan kopacak fırtınanın farkında olmaya bir iki serçe havalanıyor, çıkmaz sokaklar ıslanmaya hazırlanırken, evsizler kendilerine sığınacak bir barınak arıyor. Şehir bastırmak üzere olan kasvete hazırlıyor kendini bitmişliğin verdiği kabullenişle kabulleniyor yenilgiyi.

Bense tek başıma hala dünyayı değiştirecek Don Kişotlardan biri sanıyorum kendimi oysa ki ortada ne değirmen kaldı rüzğarla hareket eden ne de şövalyecilik oynayan hatırlı bir dost. Ben olsa olsa pinokyonun daha oyulmamış doğrucu kardeşi olurum. Sonsuza kadar bekleyecek ve oyulmayacak bir kardeş...

Yalnız Adamın Günlükleri 2

$
0
0
Kan çanaklarını biraz aralayabilidim sonunda, zor oldu ama oldu. Bu uykusuzluğumun beşinci gecesi belkide altı anımsayamıyorum. Karışıyor herşey dünya , günler, fikirler ve hayatım. Nasılsın sorusuna bombok diye cevap verirsin ya işte o vaziyetin katlarında bir hali canlandırıyorum hayat romanında. Dünden kalma bir ton fikir kafamı yeterince eziyor. Bunun üzerine katlamalı olarak artan telefonlar ve çevremde ki insanlar. Anlatıyorlar sürekli dertlerini sıkıntılarını. Yüklüyorlar heybeme kendi yaşantılarını. Artık taşıyamıyorum bir mide bulantısı geliyor artık kendimin sıkıntılarını atlatmakata dahi zorluk çekerken zamanın hızlı işleyişi altında birikenler zaten yeterince yaşlanmamı ve ruhumun orospulaşmasına yeterken bir de hayatımın üç kadınının dertleriyle uğraşmak. Off ne zor işmiş arkadaş insan olmak. İnsandan kastım dışarda gördüğünüz homo-sapiensler değil onların sadece adı insan. Onların resmi üniformaları ve fizyolojik ihtiyaçları olmasa sokaka ortasında bileklerini kesmiş bir adamı hastahaneye götürmeyi bırak tenezzül edip 112 yi dahi aramazlar. İyilik nedir bilmezler daha doğrusu bilemezler nasıl bilsinler ki öğrenmemişler öğreten olmamış. Hep kin kusmayı ve şikayet etmeyi bilirler. Oysa ki insanlar biraz daha insan olsa benim gibi iyilik sever enayiler biraz daha azalır toplumda. İyilik sever enayiler kimmidir. Kendi dertlerini kenara koyup başkalarının detlerini dinleyen, Gündüz tebessümler saçıp gece hallerine ağlayanlar, başkalarının işini görürken kendininkini unutanlar ve hep dünyayı değiştireceklerine inananlar iyiliksever enayilerdir.

Yeter artık. Bu gün kapatacağım telefonu ve çıkmayacağım küçük hücremden. Dert değil ya sigaramda var ne güzel iki üç kadehte rakım ben bu günü kendimle beraber geçiririm. Dışardaki insanlardan an itibari ile ilişkimi kestim. Bugün annem hastalıkları için arayamayacak beni, kız kardeşim param bitti demeyecek bana ah bide şu nişanlım yokmu bugün arayıp hayatı bana zehir edemeyecek. O yüzüme gülüp ardımdan atıp tutanlar yüzüme gülemeyecek. Yalnızlıktan bıkmış üç beş adam bana karanlık ve kasvetli rüyalarını anlatamayacak. Beni bugün faşist sanmayacaklar.

Asıl umduğum şey ise bu gece uyuyacak olmam. Uykusuzluğun getirdiği halisilasyonlar bitecek bugun artık ufak adamı görmeyeceğim konuşmayacağım duvarla. İnanmayın bana bu dediklerimin hiçbiri olmayacak ben gene iyilik sever enayi olmaya devam edeceğim. Antidepresanlarımı kullanıp hayatımın 3 kadınının kasvetli yaşam felsefelerini dinleyip çözüm önerisi sunacağım. Eminim bunlar yüzünden bir gün bakırköyede uğrayacağım. Benin sevenler eğerki hala ölmediyseniz kapım size herzaman açık. Benden nefret eden ama bensiz yapamayanlar kapım kapalı olsada kırıp geleceğiniz için size bir maruzatım yok. İyi geceler ey fani dünya eğer böyle bişey mümkünse tabi...
er b

Başlıksız 1

$
0
0

dur, gitme
gözlerine dokunamadan...
bırak buluşsun kalplerimiz birbiriyle
öylece ortada bırakıp beni, gitme.

sen benim baharım,
sen benim ruhumsun.
beni bu kasvetle bırakıpta
uzak diyarlara gitme.

sahipsiz kalırım gidersen
ağarır saçlarım, kararız gündüzler
sen bu biçim gidersen eğer,
yosun tutar gözlerim, ölür tüm çiçekler.

dur gitme,
kuşlar ötüşecek daha üstümüzde
gidersen;
sararacak o çok sevdiğin fesleğenler
dur gitme, ölecek tüm sevenler...

Başlıksız 2

$
0
0

dipsiz bir kuyu gibiydi güzel gözlerin

sonbaharın yaprakları sibi aheste dans ederdi saçların

ve özlem duyduğum kokun üzerinde

hala taptaze ve büyüleyici güzellikte


sanki bir akşam meltemiydi sözlerin

ılık ılık kulaklarıma varırken söylediklerin

kötü sözlerin bile muhteşem bir iltifat

ve ay gibi yüzün dünyada ki en güzel sanat


korkuyorumbir gün umulmaz bir şekilde gidişinden

korkuyorum beni bir gün terk edeceğinden

son günümdü yanımda olamamdan

korkuyorum içimde bir parça hicran ve ardımda sen giderken


umudun bittiği o an vardır ya hayatta

hani kıyamet dedikleri

senin gidişindir son alameti

doğmadan ölecek olan tüm umutlarım gibi


ne geceler ne gündüzler kar etmez artık

yiyip içtiğim öldürmez beni

seni giderken görürsem eğer

hayatımda seninle beraber gelecek

bedenim aheste toprağa giderken



Viewing all 48 articles
Browse latest View live